Sabretmenin basit anlamda köşesine çekilip bekleme olmadığmı, tam tersine kendisinin göstereceği çaba ve çalışmayla geçen bir süreci kapsaması gerektiğini fark etmişti... Şimdi mürşitlerinin kendisini neden terketmiş gibi göründüklerini daha iyi anlıyordu. Rahipler de sabrederek kendisinin belli bir yol kat etmesini bekliyorlardı... O içe doğan aydınlanma anlarının birinde fark ettiği gerçeklerden biri de buydu işte...
Yirmi iki sırrı sembolize eden heykellerle ilgili, o günden beri mürşitlerinin hiç biri ona tek bir kelime bile söylememişti ama bu heykellerin bulunduğu salonda gezinip, bu resimler üzerinde konsantre olup, derin derin düşünmesine izin verilmisti. Orada bazen saatlerce tek başına kalmaktaydı... Heykellerdeki ciddiyet ve kararlılık, Mısır'ın o kendisine özgü sanatıyla adeta hayat bulmuştu. Bu, heykellerin görünen kısmıydı. Bu kadarı bile insanda hayranlık uyandırmaya yetiyordu... Büyüleyici sanatsal güzelliklerinin ötesinde temsil ettikleri sırlar ve o sırların enerjisi onlarla bütünleşmiş durumdaydı... Onlara bakanlar o enerjiyi ruhlarının derinliklerinde hissetmekte, o enerjiler onu seyredenin gönlüne dolmaktaydı...
Her biri evrenin ve yaşamın bir alanını yönetip yönlendiren kozmik prensipleri ifade eden bu "Mısır'ın Kutsal Sembolleri" rahipler için evrenin anahtarı konumundaydılar. Sırların saklandığı yer işte buradaydı. Bunun farkında olan aday onlara başka bir gözle bakmakta ve onları sırların muhafızları gibi görmekteydi. Ancak bu sırlara erişebilmesi henüz mümkün görünmüyordu. Peki bir gün bu sırlarla karşı karşıya gelip bunların ne anlama geldiklerini tam olarak anlayabilecek miydi?...
- "İsisin gülünü koklamama ve Osiris'in ışığını seyretmeme bir gün izin verilecek mi acaba?..." Aklında sürekli dönmekte olan bu soruyu bir gün Osiris Rahipleri'nden birine sorduğunda şöyle bir cevap almıştı:
Mabedin aurası tüm benliğini kuşâtıyor
Bu cevap, adayda buruk bir sevinçle karşılanmış ve tekrar derslerine geri dönmüştü. Rüyaları da değişmekteydi demiştik... Evet... Artık rüyaları bile Mısır İnisiyasyonunu oluşturan sembollerle dolmuştu. "İsis'in Gülü"m bir gün koklayabilecek miyim diye düşündüğü o günün gecesinde garip bir rüya görmüştü. Bir ağacın içinden çıkan ISİS, sağ elinde tuttuğu kupadaki suyu kendisine uzatıyor ve bu sudan kana kana içiriyordu.
Hemen aşağıda ise kendisini görüyordu. Başı kendisinin başıydı ama vücudu büyük bir kuşu andı rıyordu. Isis'in sol elinden akan suyu da, bu kuş içiyordu. Demek ki, kendisi farketmese de İsis sürekli yanındaydı. Ve enerjileriyle kendisini besliyordu. İsis'in elinden rüyasında su içmek bu anlama geliyordu.
Kendisine ruhsal konularda bilgi veren rahipler, kuşun astral bedeni sembolize ettiğini daha önce söylemişlerdi. O halde hem fiziksel hem de astral bir arınmayla karşı karşıyaydı. Bunu artık o kadar iyi içinde farkediyordu ki, ruhsal bir yıkanmadan çıkmış gibi kendisini hissediyor ve İsis'in kendisini dört bir yandan kuşattığını nerdeyse görür gibi oluyordu.
Mabedin aurası tüm benliğini kuşatmıştı... Görmüş olduğu rüya bunu anlatıyordu. İşte bu düşüncelerle uyandığında uzun bir süre derin bir sessizliğe gömülmüş ve tek bir söz bile söyleyememişti.
( "Ağaç Sembolü" Ezoterizm'de yer ile gök arasında kurulan irtibatın sembolüdür. Bu açıdan bakıldığında adayın rüyasında Isis'in ağacın içinden çıktığını görmesi, İsis'i temsil eden ruhsal planla irtibata girmeyi başardığını göstermektedir. Bu, Isis İnisiyasyonu'nun başarıyla tamamlanacağını ya da tamamlanmak üzere olduğunu gösterir. Su, burada hem bilginin hem de ruhsal - manyetik tesirlerin sembolüdür. Isis'in suyuyla beslenmek onun tesiriyle muhatap olmak demektir. Bu hem fiziksel hem de ruhsal arınmayı da ifade eden bir semboldür. )
Bu sessizliğin yüce cazibesi ile mabette günler aylan, izlemekteydi.... Mabede geldiği günden bu yana yıllar geçmişti... Rahip adayı, mabede geldiği ilk günle kendisini karşılaştırdığında gözle görülür bir başkalaşım içine girdiğini çok iyi anlayabiliyordu. Bir zamanlar başına üşüşmüş olan ihtirasları, ondan bir buhar gibi uzaklaşmış; onu şimdi sarıp sarmalamakta olan düşünceler ise, ona yepyeni bir dünyanm kapısını aralamaya başlamıştı... Dünyasal benliğinin silikleşmeye başladığını, onun yerine daha saf bir benliğin doğmakta olduğunu, kuvvetle hissetmekteydi.
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder