google.com, pub-7066923862761279, DIRECT, f08c47fec0942fa0 GİZEMLİ HATLAR - 2

osiris kültü, tufan, tanrı ra, antik mısır sırları, piramitlerin gizemi, atlantis, mısır kehanetleri...

GİZEMLİ HATLAR - 2

Hiç yorum yok :
Watkins, keşiflerinden bir anlam çıkarmaya çalışırken, tarihöncesi insanların tam olarak açıklanamayan bir nedenle dikilitaşların ve diğer antik anıtların bulunduğu yerlerle yerleşim bölgeleri arasında dik çizgiler oluşturduğunu farketmiştir. Watkins bu hatların kendi hayalgücünün ürünleri olmadığına dair çok sayıda güçlü kanıtlar göstermesine karşın, Ortodoks arkeologları onun bu düşüncelerine pek itibar etmediler. Çünkü hatlar onların Neolitik ve Bronz Çağı kültürlerine ait tahminlerine uymuyordu.

Ayrıca Hıristiyanların Pagan yapılarını ele geçirdikleri teorisine de inanmadılar. Ancak kitabı toplumun oldukça büyük ilgisini çekti ve 1920'lerin sonları ile 1930'ların başlarında hatların peşine düşen insanların sayısı artarak Old Straight Track Club'ın (Eski Düz Çizgi Kulübü) kolları giderek genişledi. En çok sorulan soru, bu hatların bilinçli bir şekilde mi yaratıldığı, yoksa şans eseri mi ortaya çıktığıydı. Son yıllarda istatistikçiler bu soruyu analiz etmek için birçok matematik modeli oluşturdu ama yine de jüriyi ikna edemediler. Bazı çizgiler muhtemelen şans eseri olmanın ötesindeydi ama hatların bilinçli olarak yaratıldığına dair yeterli sayıda kanıt bulunamadı.

Watkins'in teorisindeki en inanılmaz yönlerden biri de, bu hatların geçtiği yerlerin yeryüzü şekillerinden dolayı kolay ulaşılır olmadığıydı. Böyle kavramlar, Ortodoks arkeologlarının geçmişteki görüşlerine yine uymuyordu. İkinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesi, hatlara duyulan ilgiyi söndürdü. 1960'ların sonlarında Beatles hayranları ve çiçek çocukları hippiler yeryüzü şekillerinin gizemlerine ilgi duyana kadar da tekrar ortaya çıkmadı. Watkins'in çalışması bu dönemde yeniden keşfedilmişti.

John Michell, 1969'da yayınladığı View Over Atlantis (Atlantis'e Bakış) adili kitabında Watkins'in teorilerini bir adım öteye götürerek bu hatlarda gizli ama algılanamayan bazı doğaüstü enerjiler bulunduğunu savundu. Hatların biçimlerini antik Çin düşüncesi Feng Shui (Fang Şuay şeklinde okunur. Ç.N.) ile birleştirdi; buna göre binaların bulunduğu yerler ve yerleşim yerleri oluşturulurken, yeryüzünden kaynaklanan Chi enerjisinin dengelenmesi düşünülmüştü. Ben de dahil olmak üzere birçok kişi, özellikle bazı anahtar hatların böyle bir "güç" ya da "atmosfer"e sahip olduğuna inandı.

Modern Hat Araştırmaları

Modern hat araştırmaları günümüzde iki ayrı grupta toplanmaktadır; bu hatların doğaüstü bir oluşum olduğuna inananlar ve sadece hatların geçtiği yerleri inceleyenler.

Ley Hunter (Hat Avcısı) adlı derginin eski yayın yönetmeni Paul Devereux'yu izleyen ikinci gruptaki kişiler, hatların dini fenomenler olduğuna inanarak kendilerini her türlü enerji kavramından uzaklaştırmışlardır. Ama birkaç megalitik yapının bulunduğu Birleşmiş Milletler'de hatlar yeryüzünü kesen enerji bantları olarak görülmektedir. Ancak İngiltere'de hatlar hakkında yazılanları okuyan birçoklarının da bunları enerji kanalları olarak gördüğünü söylemek yanlış olmaz.

Ortodoks arkeologları ve hatlara inanan grup arasındaki bu fikir ayrılığı çok büyük bir boyuta ulaşmıştır. Bu kitabı yazmaktaki amaçlarımdan biri, iki grup arasındaki fikir ayrılığına bir çözüm getirmeye çalışmaktı.

Michell'in çalışmasını okuduğumda, hatlar hakkındaki merakım körüklendi. Zira diğer ilgi alanlarıma da mükemmelen uyuyordu; megalitik yerler ve haritalar. Ve 1970'lerin ortalarında Cotswold'a yaptığım iş gezilerinde de bu eğlencemi tatmin etme imkanı buldum. Haritalarım kısa süre içinde kiliseleri, manastırları ve dikilitaşları birleştirerek karmaşık bir olası hat yığını oluşturan kalem çizikleriyle doldu.

Bu harita çalışmalarım, beni hatların anahtar noktaları olarak tanımlanan yerleri ziyaret etmeye sürükledi; kiliseler, dikilitaşlar, antik gömülü höyükler ve bazen birçok hattın kesiştiği noktalar. Bu geziler sırasında bazı yerlerin gerçekten de güçlü bir "atmosfer"e sahip olduğunu farkettim. Bunu özellikle kollarım ve ensemde odaklanan karıncalanmalar şeklinde algılıyordum. Böyle yerlerden birinde dolaşırken bu duyguyu algılarsam, nerede başladığını hemen not ediyordum. Sopayla su arama konusunda çok şey okumuştum ve kendim bu tür bir araç kullanmamama karşın vücudumda benzer bir deneyim yaşadığımı tahmin ediyorum.

Bu tür duyumsamalar benim için yeni değildi. Bunu birçok farklı bağlamda daha önce de yaşamıştım. Uzun yıllar boyunca ruhsal tedaviyle ilgilenmiştim. 1970'lerin ortalarında bu tür düşüncelere pek itibar edilmiyordu ama son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalar sonucunda tıp doktorları dahil olmak üzere birçok kimse bu tür tedaviye inanmaya başladı.
1 | 2 | 3 | 4

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder