google.com, pub-7066923862761279, DIRECT, f08c47fec0942fa0 TUFAN ÖNCESİNE DAYANAN BİR UYGARLIK - 2

osiris kültü, tufan, tanrı ra, antik mısır sırları, piramitlerin gizemi, atlantis, mısır kehanetleri...

TUFAN ÖNCESİNE DAYANAN BİR UYGARLIK - 2

2 yorum :
Az önce Mezopotamya ve Orta Doğu'nun yaşanan büyük doğal afetlerden daha az etkilendiğinden bahsetmiştik. Bu arada Akdeniz ve Karadeniz'i de daha az etkilenen bölgeler arasında sayabiliriz. Her ne kadar Tevrat ve Kur'an'da anlatı­lan "Tufan" bu bölgelerdeki yaşananları anlatsa da, yine de bir Atlantik Okyanusu ve Pasifik Okyanusu'nda meydana ge­lenlerle kıyaslanamayacak kadar daha küçük boyutta olmuş­tur.

Akdeniz, Karadeniz ve Kızıldeniz gibi nispeten kapalı bir havza içinde yer alan denizlere kıyısı olan yerler. Kutup­lar'daki açısal değişimin sonucu ortaya çıkan büyük su baskınlarından daha az etkilenmiştir. Nitekim Tevrat ve Kur'an'da bahsedilen Nuh Tufanı'nda, kimi insanlar basit tah­tadan teknelere binerek dahi, bu büyük felâketi atlatabilmiş­lerdir.

Bu büyük doğal afetlerde bilindiği gibi önce Pasifik Okyanusu'ndaki Mu Kıtası daha sonra da Atlantik Okyanusu'ndaki Adantis Kıtası parçalanarak hemen hemen tamamen sulara gömülmüşler, diğer kıtalarda ise kısmi parçalanmalar ve büyük su baskınları meydana gelmiştir.

Marmara Denizi ile Karadenizi birleştiren İstanbul Bo­ğazı bu dönemde açılmış ve iki denizi büyük bir selle birlikte birleştirmiştir. (Bu konuyla ilgili yapılan bir bilimsel araştırmanın sonuçlan geçtiğimiz yıl Discovery kanalında yayınlanmıştır.) Meydana gelen tüm bu büyük doğal afetlerin sonucunda Dünya üzerinde yokolmaktan kurtulabilen tüm uygarlıklarda büyük bir gerileme kaçınılmaz olmuştur. Dünya'nın büyük bir bölümünde kelimenin tam anlamıyla, korkunç bir gerileme yaşanmıştır. Kurtulabilenler boş alanlara yerleşmişler ve her türlü teknolojik imkândan bir anda yoksun kalıvermişlerdir. İşte günümüz Klasik Tarih Bilimi'nin bundan 9.000 yıl önce
yaşadığını iddia ettiği Taş Devri'nin altında yatan gerçek bu gerilemedir.

Yukarıdaki kronolojik tarihlendirmedeki bir başka ayrın­tıya daha dikkatlerinizi çekmek istiyorum:

Klasik Tarih Bilimi'nce; Demir Çağ, Mezopotamya'da M.Ö. 12. Yüzyıl'da, Avrupa'da ise M.Ö. 8. Yüzyıl'da başladı­ğının söylenmesi de, Mezopotamya ve Ortadoğu'nun yaşa­nan felâketlerden daha az etkilenilmiş olduğu gerçeğini göz­ler önüne serer. Çünkü Mezopotamya'da Demir Çağ Avru­pa'ya oranla daha çabuk başlamıştır. Klasik Tarihi Kronoloji'ye göre Mezopotamya Uygarlıkları o dönemde Avrupa'daki Uygarlıklar'dan 400 yıl önde bulunmaktaydı...

Uygarlıklar'ın Tufan sonrasında yaşadığı gerileme tekno­loji ve bilim alanında görüldüğü gibi aynı zamanda ruhsal alanda da kendisini göstermiş ve aynen Güneş'ten uzakta ka­lan gezegenlerin soğuması gibi, bir zamanlar Mu ve Atlantis'de yaşayan kozmik kökenli inisiyatik bilgiler de, benzer bir gerilemenin içine girmiş ve giderek ilk günkü değerlerin­den uzaklaşmışlardır.

Bu yozlaşmayı nispeten yavaşlatabilen Orta Asya, Mısır ve Mezopotamya yörelerindeki bazı merkezler ise, bugünkü uygarlıkların beşiği olmuştur. Bu merkezlerde yeralan özel­likle üç toplum bunun başını çekmiştir:

1- Orta Asya'da Şamanlar ve Tibetliler.
2- Mezopotamya'da Sümerliler.
3- Kuzey-Doğu Afrika'da: Mısırlılar...

Gerçekten de Kültür ve Uygarlık Tarihi içinde bu üç bü­yük merkezin fonksiyonu ve katkısı son derece önemlidir. Burada Mayalar'ı neden saymadığımı merak eden okurlarımızı duyar gibi oluyorum... Kuşkusuz ki, Orta Amerika Kıtası'ndaki Mayalar da çok önemli bir merkezdi ancak bu toplumla bizim uygarlığımızın çok fazla bir irtibatı olama­mıştır.

Günümüz ABD halklarının atalarını oluşturan İngiliz ve İspanyol koloniciler Mayalar'ın torunları Kızılderililer'le bir irtibat sağlamışlardı ama bu irtibat o kültürü tanımaya çalış­maktan ziyade, korkunç bir katliama yönelik bir uygulamaya dönüştüğü için ne yazık ki, o kültürden hiç bir şey elde ede­memişlerdir. Etselerdi şu anda dünyadaki fonksiyonları her­halde çok daha farklı olurdu...

Neyse, birgün gelir her şey yerli yerine oturur elbet!...

Konumuzdan uzaklaşmamak için bu konuda başka şeyler yazmaktan kendimi uzak tutmaya çalışıyorum... Konumuza geri dönelim.

Gözden kaçan önemli bir unsur: Ezoterik Gelenek Mısır Uygarlıgrnı araştırma konusu yapan başlı başına bir bilim dalı vardır ve bu bilimle uğraşanlara ''Egyptolog" denir. Ancak ne var ki, Egyptologlar'ın bizlere aktardıkları Mısırla ilgili bulgular son derece sıradan bilgilerden ibarettir. Onlar bizlere Firavunlar döneminin tarihini ve Mısır yapılarının be­lirli özelliklerini anlatmaktan öte pek fazla bilgi vermezler Onlar için piramitlerin nasıl yapıldıkları bile bir muammadır-. Peki ama bu muammaları kim çözecek? Bunlara ce­vap ne zaman verilecek?

Bu çelişkiyi ilk kez kamuoyuna duyuran araştırmacı, James Churchward olmuştur. James Churchward yaymladığı ilk kitabında bu konuyla ilgili şu satırları kaleme almıştır:

Egyptologiar Mısır'la ilgili birçok konuda oluşturdukları teoriyle gerçekten önemli ölçüde sapmışlardır. Bunun nedeniyse ne es­kilerin sembolizmini ne de bu sembolik yazıtların ezoterik an­lamlarını anlayamamış olmalandır. Bunun için onları suçlayamayız. Çünkü bu konuda bir ipucu bulunmadığı gibi, bunların öğrenilebileceği bir okul da yoktur. Bu sırtar en azından yüzler­ce yıldır sadece bir avuç yaşlı Doğulu Bilge tarafından bilinmektedir. Tüm bu yaşlı bilgeler yaşamlarını kendi mabetlerinde ge­çirmişler ve dış dünya ile nadiren irtibatları olmuştur. Bu çok ender de olsa gerçekleştiğinde ise, onların aktardığı bil­giler, eldeki mevcut teorilerle o kadar uyuşmamıştır ki, bu anla­tılanlar anlamsız şeyler olarak değerlendirilmiştir.

James Churchward bu satırları kaleme aklığında 1900'lü yılların henüz daha ilk çeyreğindeydik. O günlerden bu gün­lere gelinceye kadar aradan bir hayli zaman geçmiş olmasına rağmen, Klasik Tarih Bilimi'nin etkisi altındaki Egyptologlar için değişen çok fazla bir şey olmamıştır-. Onların büyük bir bölümü hâlâ okullarda kendilerine anlatılan klasik bilgileri tekrar edip durmaktadır.

Mısır bilmecesinin çözümü için James Churchward'ın vaktiyle söylemiş okhıgu gibi sadece tek bir yol vardır:

"Ezotecrik Bilgilerle meseleyi ele almak..."

Ezoterik Bilgiler ışığında meseleye yaklaşmanın haricin­de Mısır Kültürü'nün derinliklerine inebilmenin başka hiç bir yolu yoktur. Bu önemli unsur hesaba katılmadan yapılacak hangi araştırına olursa olsun, bizi sonuca ulaştırmayacak ve Mısır'da bir zamanlar neler yaşandığını bizlere gösteremeye­cektir.

Artık hadi gelin, binlerce yıl öncesine doğru yeniden yo­la çıkalım ve o günlerin anısını ''Dünya'nın Ezoterik Tarihi" ni göz önünde bulundurarak yeniden canlandıralım... Ba­kalım geçmişimizi ve geleceğimizi ilgilendiren nelerle karşılaşacagız?

1 | 2

2 yorum :

  1. Evet benim de araştırdığım bir konu, Mu kıtası ve Nuh Tufanının ilişkisi. Nuh Tufanın meydana geliş tarihi sanırım M.Ö 3000-2900 lü yıllara tekabül ediyor. Tarihler arasında bir çelişki var gibi???

    YanıtlaSil
  2. Sümerler yazıyı m.ö 4k yılında bulmuş nuh tufanını yazmış. Sümerler yazmadan önce tufan olduğuna göre tufan m.ö 3k yılında olamaz. Ayrıca tufanın ne zaman olduğu ve ne kadarı gerçek ne kadarı abartı kimse bilmiyor. Al sana bi teori de benden: aztekler atlı ispanyol askerleri görünce ilk kez at gördüklerinden onları tanrı sanmışlar! Kayıp kıta mudan gelen garip giyinimli yüksek teknolojili insanlar da aynı şekilde bizim atalarımız tarafından tanrı sanılıp Çok tanrılı dinlere esin kaynağı olmuş olabilirler.
    Ayrıca Dünya 7 günde yaratılır. Nuh gemisini 7 günde yapar. Bütün dünya battığına göre artık dünya bir gemiden ibaret olamaz mı? Aslında yaratılan dünya sadece bir gemi olamaz mı? Tanrı dediğimiz şey azteklerin conquestorları gibi bizim atalarımız için de mudan gelenlerse:al sana Tanrı nuh dünyayı, yani gemisini 6 günde yarattı ve 7. Gün dinlendi... Viking miti odin ve arkadaşlarını tanrı diye tanımlar. Tanrılar geldi ağaç vs yaptı bir kökünü... O gelen tanrılar mu kıtasından insanlar olamaz mı?

    YanıtlaSil