google.com, pub-7066923862761279, DIRECT, f08c47fec0942fa0 ANTİK BAĞLANTI - 2

osiris kültü, tufan, tanrı ra, antik mısır sırları, piramitlerin gizemi, atlantis, mısır kehanetleri...

ANTİK BAĞLANTI - 2

Hiç yorum yok :
Bazı itirazlara karşın, aşağıdaki fikirleri desteklemek üzere güçlü kanıtlar bulunmaktadır:

1- M.Ö.3100 yıllarında hem İngiltere hem de Mısır'daki insanlar, daha gelişmiş kavramlara sahip bir grup insandan etkilenerek kültürel bir sıçrama yaşadılar;

2- Aynı tarihlerde gerek İngiltere ve gerekse Mısır'ın özgün halkında azalma yaratacak güçlü bir iklim değişimi gerçekleşti;

3- Büyük Piramit'in tasarımı ve Marlborough Downs'daki yeryüzü şekilleri, İngiltere ve Mısır'daki antik kültürlerle bir şekilde bağlantılıdır.

Eğer bu kültürel sıçramanın cevabı yeni bir grup insandan gelen etkide gizliyse, bir sorunumuz var demektir. Belirgin bir kültürel yuvaları yoktur. Bu, Profesör Emery'nin fikirlerini kabul etmek konusunda Mısır bilimcilerini durduran en önemli noktadır.

Atlantik Dünya

Radyokarbon incelemesi sonucunda İngiliz Adaları'nda elde edilen kanıtlar göstermektedir ki, kültürel sıçrama batıdan doğuya doğru yayılmıştır. Fransa'da, Atlantik kıyısında bulunan Karnak'daki muhteşem anıtların doğuya doğru hiçbir benzerine rastlanmamaktadır. Yine Atlantik kıyısındaki İspanya ve Portekiz'de bulunan kanıtlar, bu anıtları dikmiş olan insanların deniz yoluyla geldiklerini göstermektedir. Ancak Mısır elbette ki bir istisnadır. Atlantik Okyanusu'na hiçbir şekilde yakın değildir ama Mısır'daki piramitlerin yapılması fikrinin bu topraklara Nil deltası yoluyla girmiş olması muhtemeldir. Ve Mısır, bu insanların kökenine dair en büyük ipuçlarını göstermektedir.

İlk olarak Eflatun'un Timeaus'unda bahsedildiğinden beri, Atlantis kavramı birçok yazara ilham olmuş, akademisyenlerin başına bela olmuştur. Şüpheciler, Eflatun'un iddialarının bir masaldan ibaret olduğunu savunmuşlar, inananlar ise gerçek kayıtlardan yola çıkarak konuştuğunu söylemişlerdir. Peki Eflatun'un tam olarak söylediği neydi? Aşağıdaki aktarım, Murry Hope'un Atlantis-Myth ör Reality? (Atlantis-Mit mi, Gerçek mi?) adlı kitabından alınmıştır. Zamanındaki yazım tarzıyla, Sokrates ve öğrencisi Critias arasında bir sohbet şeklindedir.

Solon adlı Yunan şairi, Nil deltasında yaşayan Sais adında bir Mısırlı rahipten aldığı bilgileri Critias'a aktarmıştır; o da hocasına rapor etmektedir. Eflatun, bu sohbetin ardından Atlantis'in başarılarını, gücünün yüksekliğini ve ne kadar gelişmiş bir ülke olduğunu anlatır. Yok olduğu tarihi, M.Ö. 9600 yıllarında yaşamış olan Solon'dan 9000 yıl öncesi olarak vermektedir.

Antik Mısır gibi, Atlantis hikayesi de beni yıllar boyunca derinden etkilemiştir. Yirmili yaşlarımın başlarındayken, şakayla karışık hayatımın iki büyük hayalini dile getirmiştim. Biri, Atlantis'in sular altındaki mezarından yükselişini görmek, diğeri ise bir uçandaireye binmekti. Bu muhtemelen o yaşlardaki zihin dengemden kaynaklanıyordu ama yıllar boyunca karşıma çıktıkça Atlantis konusunu izlemeye devam ettim.

Atlantis hikayesini araştıran birçok kitap yazılmış olmasına karşın, kısacık bir bölümde bütün yazarların her biri ülkenin varolup olmadığı, konumu ve yokolduğu tarihle ilgili kendi iddialarım barındıran kanıtlarını sunmam ya da incelemem mümkün değil. Yapabileceğim tek şey, göze batan noktalarını özetlemek olabilir.

Atlantik Okyanusu'nun iki tarafında yer alan evrensel bir tufandan birçok efsanede bahsedilmektedir. En çok bilineni de, elbette ki Nuh'un Gemisi hikayesidir. Birbirinden farklı olmasına karşın, bütün bu hikayelerin gerçek bir olaya dayandıkları kesindir.

Bilim, herhangi bir yeni kavramı kabul etmeden önce, kabul edilmiş bilginin bir parçası olmamış fikirleri desteklemek için sağlam ve sürekli kanıtlar ister. Bu, onun hem güçlü hem de zayıf yanıdır. Ancak, zamanın bir yerinde Dünya'ya bir kuyruklu yıldızın veya göktaşının çarptığı çarptığı düşüncesi son zamanlarda inanılırlığını artırmıştır.

Bilim adamları, 65 milyon yıl önce dinozorların yokolmasını böyle bir nedene bağlamayı artık kabul etmektedirler. Bu tür başka bir büyük felaketin ne zaman olduğu (olduysa değil) şimdilerde merak konusudur. O halde, küresel bir felaketin yaşandığı kabul edilmektedir.

Paul Dunbavin, 1992'de yayınlanan ve geniş araştırmalar sonucunda ortaya çıkan The Atlantis Researches (Atlantis Araştırmaları) adlı detaylı kitabında, büyük bir kuyruklu yıldız veya göktaşının çarpması sonucunda Dünya'nın ekseninde bir-iki derecelik sapma gerçekleştiğine dair güçlü kanıtlar sunmaktadır. Bu olay, okyanusların dalgalanarak Dünya'nın kaymasına neden olmasını sağlamış olabilir.

Bunun sonucunda, jeofiziksel güçler kendilerini tekrar dengelemek zorunda olduklarından, bazı ülkeler ve bölgeler su altında kalmış olabilir. Bu felaket, yüzyıllar süren bir iklim değişimine neden olmuş olabilir. Böyle bir değişim, Dunbavin'e göre, M.Ö. 3000 yıllarında Atlantis'in yokolduğu dönemde gerçekleşmiştir.

Dunbavin'in kitabını okumadan önce aynı sonuca ulaşmış olduğumu görünce şaşırdım. Bu, geniş kara kütlelerinin yıkımına neden olacak büyük bir küresel felaketi araştırarak bilimsel kanıtlar sunan en güvenilir çalışmaydı bana göre.

Maltese Tapınakları

Malta, Gozo, Comino ile Cominotto ve Filfla adlarında iki küçük adayı kapsayan Maltese takımadaları, Sicilya'nın yaklaşık 80 kilometre güneyinde yer almaktadır. Küçük olmalarına karşın, Malta ve Gozo dünyadaki tarihöncesi çağlara ait en çok tapınağın bulunduğu yerlerden biridir. Bunlar aynı zamanda en eskilerindendir.

Malta'da 43, Gozo'da 9 tapınak bulunmaktadır ve tarihleri genellikle M.Ö. 3500-3000 yıllarına dayanmaktadır. Ancak, bazı tapınaklar M.Ö. 4500 tarihlerini gösterecek kadar eskidir ve mağara mabetleri M.Ö. 5000 yıllarına işaret etmektedir. Bu tapınaklardan birkaçı, ondokuzuncu yüzyıllardaki kazılarda ortaya çıkmış, fakat 1909'da Profesör Zammit Malta Müzesi'nin yöneticisi olana kadar sistematik bir çalışmaya alınmamışlardır.

Bunların en ünlülerinden biri, Marta'nın güney kıyısında bulunan Hagar Qim'dir. Dikkatle bakıldığında, bir kurukafanın yandan görünüşüne benzemektedir ve M.Ö. 4. binyılın sonlarına işaret etmektedir. Burada, ağırlığı otuz tonu bulan taşlar bulunmaktadır. Burada ve diğer Malta tapınaklarında bulunan heykel ve büstler, bir tanrıçaya adanmış olduklarını düşündürmüştür. Bu aynı zamanda, Gozo'daki Ggantija gibi bazı tapınaklarda bulunan yarım daire veya elips biçimindeki odaların birlikte "trefoil" kalıbını oluşturmasıyla mimaride de ifade edilmiştir.

Uzun geçmişine karşın, M.Ö. 3000 yıllarında tapınak yapımı kesilerek bütün nüfus ortadan kaybolmuş ve adalarda yaklaşık 500 yıl boyunca bir daha yerleşim izine raslanmamıştır. Marija Gimbutas, The Civilization ofthe Goddess (Tanrıça'nın Uygarlığı) adlı kitabında şöyle demektedir:

Büyük Tarxien Tapınağı ile birlikte, Malta 'da tapınak yapımı sona erdi. Tapınak mühendislerine ne olduğu bilinmemektedir. Ama belki de kuraklık ya da tarımsal verimsizlik, hastalık, veba gibi nedenlerle adaları terketmiş olabilirler.

Arkeolog Joseph Ellul, Malta'nın terkedilmesi konusunda kendi fikirlerini sunmaktadır. Malta's Prediluvian Culture (Malta'nın Prediluvian Kültürü) adlı kitabında, ünlü tapınak yapılarının yokoluş tarihini M.Ö. 5000 olarak göstermektedir. Hagar Qim tapınağını inceleyen arkeologlar, dev taş bloklarından bazılarının sanki batıdan doğuya kayan muazzam bir gücün etkisi altında kalarak savrulmuş olduklarını görmüşlerdir. Ellul şöyle vurgulamaktadır:

Hagar Qim halkı, istenmeyen delik ve çatlakları kapamak için kireç harcı kullanmışlardı. Şimdi sertleşmiş durumlarına bakıldığında, bir süre için tapınağın sular altında kaldığı anlaşılmaktadır. Bu yüzden, harç suyla erimiş, çözülmüş, sular çekilince tekrar sertleşmiş olmalıdır.

Joseph Ellul, Cebelitarık Boğazı'nın Atlantik Okyanusu'ndan ayrı olduğuna kesinlikle inanmaktadır. M.Ö. 3000 yıllarının bir yerinde, okyanus güçlü bir akıntıyla bu engeli parçalamış ve Akdeniz'e akmıştır. Bu sırada Malta'daki tapınakları da içine alacak şekilde bütün adaya bir metre kalınlığında kum tabakası bırakmıştır. Aynı kitapta, Mezopotamya'daki Xari Süste kasabasından bahsetmektedir. Verilen bilgilere göre üç metre kalınlığında bir kum tabakası arasındaki yemek için hazır sofralara, uyuma pozisyonundaki iskeletlere bakılırsa, bu felaket aniden gerçekleşmiştir.

Bu yıkım hakkında Sümer mitolojisi ve efsanelerinde de geçen daha fazla kanıt, modern Irak'ın An Nasiriya kenti yakınlarındaki Ur kazılarını gerçekleştiren Sir leonard Woolley tarafından günışığına çıkarılmıştır.

Diğer kanıtlar da, bu selin Aşağı Mezopotamya'nın tamamını kaplayarak bütün canlılarını yokedecek kadar büyük olduğunu göstermektedir.

Fransız Deniz Seviyeleri

Aynı dönemde Avrupa'nın başka kesimlerinde de önemli değişimler gerçekleşmiştir. C.J. Carre'ın bir yazısında ("Late Neolithic and Bronz Age in Western France-Geç Neolitik ve Bronz Çağı dönemlerinde Batı Fransa", Proceeding of the Prehistoric Society, 1982), Geç Neolitik ve Bronz Çağı dönemlerinde Marais'deki yerleşim merkezlerindeki deniz seviyelerinde bazı değişimlerden bahsetmekte, "deniz seviyesi düzenli değildi ve M.Ö. 3000 yıllarında belirgin bir yükselme vardı; bunun ardından son iki binyıldır bulunduğu seviyeye yükseldi" demektedir.

Bu bulgular da, M.Ö. 3000 yıllarında veya biraz önce ciddi bir iklim değişiminin gerçekleştiğine işaret etmektedir.

5000 yıl önce gerçekleşen iklim ve deniz seviyesi değişikliklerini yaratacak ciddi bir küresel felaketi destekleyen kanıtları burada saymamız mümkün değil. Yukarıda bahsedilenlere ek olarak şunları söyleyebiliriz:
1 | 2 | 3 | 4

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder