Allah'a tapınma olgusu, yerini, daha sonra Tasavvufi düşüncenin temelini oluşturacak olan, "'Tanrı - Evren - İnsan Üçlemi"nden oluşan "Varlığın Birliği İlkesi"ne bıraktı. Sünni Müslümanlar bunu bir sapkınlık olarak nitelediler. Fakat Batıni çalışmalar bir kez başlamıştı... Ve hızla dünyanın çeşitli yörelerine yayılıyordu...
Bu batini felsefe özellikle Arapkir'in zorla Müslüman yaptıkları toplumlar arasında büyük bir taraftar buluyordu. Bu yeni sistemle Zerdüşt İranlılar ve Şamanist Türkler İslâm'a çok daha kolay ayak uydurabildiler. Çünkü bu yeni sistemin içinde kendi eski geleneksel inançlarından da bir şeyler bulabiliyorlardı.
İslâmiyeti kabul eder görünen İskenderiye Okulu mensupları daha önce Mısır'da eğitilen Fisagor ve Ellatun'un eserlerini yaymaya başladılar. Büyük Eizoterik birikim artık filozofların felsefi çalışmalarında hayat buluyordu... Ezoterik birikim sembollere büründürülerek filozofların felsefi yazılarında yaşamaya başlamıştı.
Eski İskenderiye Okulu'nun rahipleri tarafından başlatılan ve daha sonraları Yeni Eflatuncu Filozoflar ismini alan bu grubun etkisi kuşaktan kuşağa sürmüştür. Onların görüşlerinden etkilenen birçok kişi ve gruplar olmuştur. Bazı filozoflar bu akıma ''Tasavvuf" ve kendilerine de "Sufi" adını verdiler.
Yunanca "Sofos" sözcüğü: "Akıl, hikmet ve bilgelik" anlamına gelir. Aynı kökten gelen "Sufi" kelimesi de İskenderiye Okulu yandaşlarınca, bu anlamı nedeniyle seçilmiştir. Böylelikle "Sufîzm" ortaya çıkmış bulunuyordu.
Temelinde Ezoterik Öğreti bulunan Sufizm, İslâmiyet içindeki dinsel motifler altında gittikçe güçlenen bir ekol oldu. Basra'da, Bağdat'ta, Kudüs'te ve Anadolu'nun pekçok yöresinde hızla yayıldı. Tüıkler'in Müslümanlığa geçişinde de bu batini çalışmalann çok büyük bir etkisi olmuştur.
Günümüz'deki Mısır
Günümüzde İslâmiyet Mısır'ın resmi devlet dinidir. Halife Ömer döneminde başlayan İslâmlaştırma hareketiyle bugün Mısır Müslümanlaştırılmış durumdadır. Eski mabetler zaten daha o dönemlerde kapanmıştı. Daha sonraları İskenderiye Okulu mensuplarınca başlatılan çalışmalardan da bugün geriye hiç bir şey kalmamıştır. Onlar da Demir Çağ'ın öğütücü dişlileri ansanda tarih sahnesinden çoktan silinip gitmişlerdir.
Mısır'dan geriye, rüzgarda savrulan kuru dallardan ve taş yapılardan başka bir şey kalmamıştır. Aynen Tevrat'ın Zekerya Bölümü Bab 10/11 'de önceden söylenmiş olduğu gibi, Mısır asasını artık kaybetmiştir:
Ve sıkıntı denizden geçecek ve denizde dalgaları vuracak ve Nil'in bütün derin yerleri kuruyacak ve Aşur'un kibri kırılacak ve Mısır'ın asası elinden gidecek.
Asa: Tüm Ezoterik Geleneklerde güç ve kudret sembolü olarak kullanılmıştır. Ancak asa, sadece bir sembol değil, aynı zamanda enerji çeken ve dağıtan bir obje olarak da kullanılmıştır. Mısır'ın asasını kaybetmesi ise. bir zamanlar sahip olduğu bilgeliği ve majik çalışmalarını yitirmesi anlamına gelmektedir.
Fakat her şeye rağmen hâlâ Mısır'ın eski dönemlerine ait gizlerin farkında olan ve bunları büyük bir sadakatle saklayan rahipler vardır. Bunlar günümüzde gözler önünde değildir. Bilinen bir mabetleri de yoktur. Onları bulmak gerçekten son derece güçtür. Eğer bulabilirseniz size hâlâ eskinin hatıralarıyla ilgili kısıtlı da olsa bir şeyler anlatabilirler. Bakın bugün Mısır'da yaşayan ve eski inisiyatik bilgi geleneğini hâlâ içinde yaşatan bir rahip, Antik Mısır Tanrıları için neler söylüyor:
- Ezoterik olarak, Neterler: Evren'in dışından bizim halklarımız olan Amonitlere ve kuzenlerimiz olan Tutsi halklarına geldikleri kaynağı ifade eder.
Amonitler, dağlık kayalara ateşten parmaklarıyla yazılar işlemişler, kanatları olmadan gökte yol almışlar, düşünceleriyle nehirlerin yollarını değiştirmişler ve bizlere ve kardeşlerimize köken ve büyük maji bilgisini aktarmışlardır. Ana vatanlarımızda atalarımız "Işıltılı Olanlar"la evlenip orada yaşamışlardır. Gittiklerinde halklarımızın ataları büyük üzüntü duymuş. Onlar vahşilerin geleceğini önceden bildirmişlerdi, Vahşilerin liderlerinin kötü adının kutsal diyarlarda Tanrı'nın adı gibi duyulacağını önceden biliyorduk. Ancak günü gelince onlar da, Işıltılı Olanlara boyun eğecekler. Onlar şimdilik saklı olmakla birlikte, bir kez daha halkımızla buluşacak ve yeni bir çağ başlayacaktır. Beyanın sonudur.
Bu metinde sözü geçen "Işıklı Varlıklar" kimlerdir? Buna, ilerleyen bölümleri içinde birlikte bir cevap bulmaya çalışacağız. Şimdilik sadece şunu vurgulamak istiyorum ki, bir zamanlar bu yörelerde yaşanmış olanlar. Klasik Tarih bilgilerimizle hiç uymayan bir özellik gösterir. Aynen bir zamanlar Orta Asya'da yaşananlar gibi...
Ancak bir zamanlar burada yaşananları ve burada yaşayanların kültürünü günümüze kadar taşıyabilecek yazılı kayıtların maalesef büyük bir bölümü yukarıda sözünü etmiş olduğumuz gibi yakılıp yokedilmiştir. Bu nedenle bazı sulara belki de hiç bir zaman ulaşamayacağız!...
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
HER İNSAN GİBİ KÜLTÜRLER DE YOK OLMAYA SİLİNMEYE MAHKUMDUR ÖNEMLİ OLAN İNSANIN EBEDİ HAYATI ANLAYIP ONUN İÇİN ÇALIŞMASIDIR.TEK BAKİ KALACAK OLAN ANCAK YÜCE ALLAHIN ZATIDIR.
YanıtlaSilBİR ÇOK KUTSAL KİTAP TA VE GÜNÜMÜZ ARAŞTIRMACILARININ YAYINLARINDA (ZECHERİA VB.),GELECEĞİN GEÇMİŞTE OLDUĞU KAYDEDİLMEKTEDİR.UMUYORUM GERÇEĞİ ANLAYABİLMEMİZE YARDIMI DOKUNACAK KADAR BİLGİ VE BELGEYE ULAŞABİLİRİZ..
YanıtlaSilSayın admin bir de çok çok merak ettiğim bir konu var.Şu "MA" kelimesi.Birbirleri ile köken olarak ne kadar ilişkileri vardır kelimelerin bilmiyorum ama çok dikkatimi çekiyor şu "MA" sesi. MA-at, es-MA, MA-son, Kom-MA-gene acaba Atlantis ya da Lemurya kökenli bir sözcük-ya da ses mi demeli artık- olabilir mi???
YanıtlaSil"acaba ışıltılı olanlar"dan kasıt kuzey avrupa haklarının mitolojilerinde geçen elfler olabilir mi???
YanıtlaSilbence bazı sulara ulaşmak her zaman mümkündür.Nasıl mı?Elbette DNA'larımızda ve enerjisel bedenlerimizin içinde saklı olan akaşik kayıtlarımızla:)TAbi bunlara ulaşabilene de aşk olsun:))))
YanıtlaSilburda bahsedilen amonitler gökten şeytana uyup inen cin taifesidir. bunlar insan kızlarını beğenip almışlardır. ortaya ucubeler yani yecüc ve mecüc çıkmıştır
YanıtlaSil